Kararsız bir danışman olarak ele alıyorum bu konuyu. Kararsız olmayı hiç sevmiyorum, her şeye net bir cevabı olan insanlar gözümde hep değerli konumdadırlar. Ama son zamanda kararsızlığımı az çok yenmeyi başardım. Ve siz kararsız takipçiler için aldım klavyeyi elime :)
"En kötü karar, kararsızlıktan iyidir." bu aşamada yol haritanız olsun. Kararsızlık size hem zaman, hem enerji kaybettirir; bazen çok büyük sorunlarla karşılaşmana yol açabilir.(Tarhan, 2010) Doktorluk mesleği gibi hayati önem taşıyan meslekler göz önüne alınırsa kararsızlık bazen hayati bir önem taşıyabilir.
Sadece doktorlukta değil, en basitinden karşıdan motorsiklet geliyor siz sağ gidiyorsunuz o sağ gidiyor sonra siz sola yöneliyorsunuz haliyle o da sola yöneliyor ve pat! Al başına belayı.
Kararsızlıktan kurtulmanız için yapmanız gereken şey önem ve öncelik sırasını bilmenizden geçer. "Bu karar benim istek ve amacıma ne kadar uygun? Bu karar benim için ne kadar önemli?" sorularına cevap vermelisiniz.
Kritik bir sınav zamanında yurtta ders çalışıyor olduğunuzu düşünün ve gıcığın biri gelip enseye bir şaplak atıyor. O an acaip sinirleniyorsunuz. İçinizden kalkıp onun ağzını yüzünü dağıtmak geliyor, o an bunu yapsam mı diye düşünüyorsunuz... Hemen önemli ve öncelikli şeyler gelsin aklınıza , o an kavga ederseniz yurt müdürlüğü savunmanıza bakmazsızın ikinizide atacaktır. Akrabada veya pansiyonda kalmak zorunda kalacak bu durumda sınavlara çalışamayacak o dönemi tekrarlayacaksınız. Burada ders çalışanın önem ve önceliği sınavları ve yurttur. Bunları göz önünde bulundurması onu hem kararsızlıktan kurtaracak hem de doğru karar vermesini sağlayacaktır.
Kararsız kişiler olarak biz öncelikle konuyla alakalı önemsiz ayrıntılara takılıyoruz ve uzun süre ne yapacağımızı düşünüyoruz. Çözüm yollarından birisine karar verdikten kısa süre sonra da "Acaba öbürü mü olsaydı?" deyip geri dönüyor, hemen ardından "Yoksa diğer kararı mı uygulasaydım?" diye hayıflanarak devamlı bir kararsızlık halinde yaşıyoruz ve sonunda bir şey yapmıyoruz :)
Kararsızlığın getirdiği bu kötü sondan kurtulmanızda "kognitif model" adı verilen düşünce modelini benimsemeniz yararınıza olacaktır. Bu düşünce modelini doğru şekilde uygulayabilmenin ilk adımı sorunun ne olduğunu tamamlamaktır. Gerekli tanımlamayı yaptıktan sonra muhtemel çözüm yollarını ayrı ayrı belirlemeli, bunlardan birine karar vermelisiniz.
Bazı bilim adamlarına göreyse insan sıkıştığı an en doğru kararı veriyormuş :) Haber şöyle:
Hollanda'daki Twente Üniversitesi'nden bilimadamlarının yaptığı araştırma, "sıkışma hissinin" daha iyi kararların verilmesini sağladığını gösterdi.
Araştırmacılar, katılımcıların bazılarından 5 bardak su içmelerini istedi. Diğer katılımcılar 5 bardak sudan birkaç yudum içti. Her iki gruptakilerden, yarın 16 avro ya da 35 gün sonra 30 avro kazanma arasında seçim yapmaları istendi. Mesanesi dolu olanlar bekleyip daha fazla para kazanmayı tercih etti. Sadece tuvalete gitmekle ilgili sözcükleri düşünmek gibi başka testlerde de aynı etki görüldü.
"Psychological Science" dergisinde yayımlanan araştırmaya imza atanlardan Mirjam Tuk, "Mesane doluyken daha iyi karar veriliyor gibi görünüyor. Belki de, örneğin yatırımlarınız konusunda karar vermeden önce bir şişe su içmelisiniz" dedi. Tuk, beyinde mesanenin denetlendiği bölgenin, istek ve ödül mekanizmalarının harekete geçtiği bölgede bulunduğunu, ayrıca, "sıkışma hissini" kontrol etmenin, diğer dürtülerin denetlenmesini sağladığını, böylece daha akıllıca, daha iyi kararlar veriliyor olabileceğini ifade etti. Konuya ilişkin makale Fransız "Le Point" dergisinde de yer aldı.
Nereden nereye? Blogum dergisini okurken bir yandan da düşünüyordum. Ve dergideki yazıyı okuduktan sonra buraya yöneldim. Ve burada tam da ihtiyacım olan bir yazı çıktı...
YanıtlaSilYazıyı beğenmeniz ve bu kaliteli yorumunuz beni sevindirdi. Teşekkür ederim.
SilÇok yararlı bir yazı olmuş emeğine sağlık
YanıtlaSil